ŞİİR ÜZERİNE
ŞİİR ÜZERİNE
Ne yapacağız, şiir mi konuşacağız şimdi? E, konuşalım. Sevdiğimiz bir şey sonuçta. Emekli dayıların art arda gelmiş birtakım kafiyeli cümleler olarak kabul ettiği, yeni başlayanların yaşları dolayısıyla hayatta bir b...k yaşamamış olmalarından dolayı sırf aşktan bahsettikleri, birtakım 28-29 yaşındaki adamların kalın sesleriyle ‘’karı tavlamak’’ için karizmatikimtırak okuduğu- ki bunu biyolojik açıdan incelediğimizde kısaca ‘’çiftleşme çağrısı’’ olarak, sosyolojik açıdan ise ‘’ilgi orospuluğu’’ olarak değerlendirebiliriz-, dini görüşü gayriislami olan yine bazı ilgi meraklılarının Tanrı’yı devamlı kötülediği, yazanı bol, kıymetlisi az şiir, insanlık tarihi boyunca var olmuş bir sanat formudur ve kökenleri çok eski zamanlara dayanır. Şiirin tarihi, sözlü geleneklerle başlamış ve zamanla yazılı formunu almış.
‘’Mezarıma taş dikmeyin
Yaşarken canım çıktı yük taşımaktan’’ – Can Bonomo
Sizce şiir nasıl ortaya çıkmıştır? Öylesine sormuyorum, bence insan düşünmeli bu tarz meseleler üzerine. Lisede biyoloji dersi görmüş veyahut belgesellerde birbirlerine çiftleşme çağrısı yapan hayvanları izlemiş her birey, öyle zannediyorum, bu soruyu ‘’üremek için’’ diye cevaplar. Yani, güzel sözler söyleyip karşındakini etkilemek, belki bu yolla ne kadar zeki olduğunu ve o kişiyle çiftleşirse çocuğunun da zeki olacağına ikna etmek filan. Fakat Mezopotamya'da, Sümerlerin yazılı tarihinin başlangıcı olarak kabul edilen MÖ 27. yüzyıla tarihlenen şiirler, yani yazılı kaydı olan ilk şiirler, tanrıları öven dini veya dini olmayan metinler. Bu bilgi kafamı karıştırmıyor değil, antik insanlar teoerotist miymiş?
‘’Ah biliyorum
Biliyorum bir gün gelir de ölürsem
Omuzlarınızda gidecek cenazem
Size teşekkür ederim şimdiden.’’ – Muzaffer Tayyip Uslu
Neslin devamının yanı sıra bazı tartışmalara da sebep olur şiir. En basiti, şiir ölçülü mü olmalıdır ölçüsüz mü meselesi. Ölçüden kasıt redif, kafiye, nazım vesaire. Zannımca pek manasızdır bu tartışma. Zira, insanın düşüncelerinin, duygularının bir sınırı yokken bunları ifade etmekte neden sınırlayalım kendimizi? Ha, şiir yazıyorsak şiire benzemeli tabii yazdığımız şey. Lakin, her dizede on iki hece ölçüsü olacak, her dizede veya iki dizede bir kafiye olacak gibi limitasyonlar bizi limitasyonlar. Lüzumsuzdur. Bir anlayış ki çok fiyakalı bir laf ediyorsun ama o dize on iki yerine on bir heceli olduğu için bir hece daha ekleyerek daha kötü bir hale getirmek veya komple silip atmak zorundasın. Kafiyeye gelince, kasti kafiye günahtır!
‘’Ben aslında her şeyi sonradan öğrendim
Herkes herkesi sonradan öğrenirmiş
Bunu da sonradan öğrendim’’ – Anonim
Mesele bir şey anlatmak olunca anlatılan konunun ne olduğu çok önemli bir hale geliyor. Limitasyonlara laf ettikten sonra- bu kelimeyi de yeni öğrenmişim gibi habire kullanıyorum da şaapmayın- konuyu sınırlamak pek tabii haddime değil. LAKİN, ‘’seni çok seviyom ha’’, ‘’seni öyle bi severim ki feleğin şaşar’’, ‘’biz sevdi mi böyle severiz’’, ‘’aşk aşk aşk… Örnek verirken bile sıkıldım. Her şey, pek âlâ, şiirin konusu olabilir. LAKİN, özellikle yeni yetme şiir yazarı arkadaşlarımızda, ki ilk yazmaya başladığımda bende de vardı bu ve amacım asla ustalık taslamak değil, sürekli bir aşk hakkında yazma eğilimi mevcut. Bu da pek tabii hayat tecrübesinin, bilgisinin eksikliğinden dolayı konuşacak başka bir şeyleri olmamasından kaynaklanıyor zannediyorum. O yüzden onlara anlayış göstermek tabii ki mümkün. Peki ya tırnak içinde usta şairleri ne yapacağız? Örnek vermeyeyim, bu kendi halindeki genci sikleyecekleri tutar filan… Sonraki konuya geçelim.
‘’Dilsiz değilim susamam
Öyle ölüler gibi
Bu güzel dünya ortasında’’ – Rüştü Onur
Anlatma biçimi mi desem, şekli mi desem, adını koyamıyorum da anlayacaksınız. Günümüzde halen daha birçok edebiyat dergileri yayımlanıyor, yine örnek veremeyeceğim. Alın bir tanesini elinize, şiirleri inceleyin. Çoğundan bir şey anlıyor musunuz gerçekten? Veyahut da ben şiir alanında zannettiğim seviyede mi değilim? Sanki bir kere söylendiğinde kulağa ‘’havalı’’ gelen yazılar art arda sıralanmış da yayımlanmış gibi. Şiirlerini bu tarzda yazan bir arkadaşıma sebebini sorduğumda ‘’mesajı söylemek yerine sana o havayı hissettiriyor’’ dedi ve bana hala garip geliyor bir şeyi söylememek için bir şeyi söyleme aracını kullanmak. Altta görselleştireyim:
Bu benim benimsediğim şiir anlayışı:
Niye yazdın bunu? Arabayı çalıştırdık, yola çıktık da niye bir yere varmadık? Kendin bile anlamadığın bir şeyi niye bana okuttun? Üstelik ya kendimden belki de ben anlamıyorum diye boşuna şüphelendiriyorsan beni?
‘’Öyle derindi ki uykunuz
Yeniden daldınız
Bu hiç değişmedi tarihte
Yanan hep bizdik
Sizler kömür sandınız.’’ – Mustafa EYRİBOYUN
Bu yazıda şiir üzerine bahsettiklerimden belki de, hatta büyük ihtimalle, bir veya iki sene sonra pişman olacağım. Bu yazıya dönüp tekrar baktığımda da bir sıkıntı görmüyorsam ya bazı güzel noktalara değinmişimdir ya da halen daha şiir alanında bir b…k olamamışımdır. Unutmamalı ki bunlar yalnızca benim düşüncelerimdir. İsteyen istediğini okur, yazar. Şiirle kalın.