YANILSAMA

Behçet Koray


Pütürlü beyaz tavan, estetik olmayanından. Üzerileri boş çiviler duvarlarda, belki bir zamanlar mutlu resimler vardı üzerilerinde. Biraz daha aşağı indiğimde bir fotoğraf. Fotoğraftaki adamın, gençliği ihtiyar yaşamış bir hâli var. Biraz bakıyorum: yüzü gözü de bana benziyor. Aynı bıkkın ifade. Elime alıp bi’ dikkatli bakayı... Aa... aynaymış bu, fotoğraf değilmiş.

 

Yine de inanmıyorum, bu ben değilim. Bu adam mutluluğa dair bir umuda sahip değil. Daha ziyade en uzun pide rekorunu denerken üç metre kala kuş sıçmış gibi bir ifadesi var. Bense nadiren de olsa kendimi mutlu etmek için çabarım. Şarkı sözlerini içimden küfürlü yapıp gülerim mesela. Saate bakarım, sayılar aynıysa dilek tutarım; henüz gerçekleşmedi ama... Bir şey daha yapıyordum herhalde, hatırlayamadım.

Sanırsam geçen geceyedi. Kendi cenaze törenimi tahayyül ettim uzun uzun. Yalnızca bir imam ve kimse hakkını helal etmiyor. İmam da iki yıllık ilahiyat mezunu.

 

Bu duvarlar üzerime üzerime. Yorgan, demir parmaklıklar; yastığım, tasmam.

 

Kendimi dışarı atmalıyım. Önce yataktan, sonra kapıdan... AZ KALDI... AZ KALDI... İŞTE! Ev terliğimleyim ama dışarıdayım! İNSANLAR! Varlar... DİYALOG!

 

‘’Pardon, rahatsız etmedim, değil mi?’’

‘’Cinsel açıdan rahatsız olmadım.’’

‘’Nasıl?’’

‘’Cinsel açıdan...’’

‘’Peki ya sosyal açıdan?’’

‘’Az biraz.’’

‘’Özür Dilerim.’’

 

Benden beterleri de varmış. Sokak tuhaf. Daha bir gri sanki görmeyeli. Kaldırımlar, binalar, dahası insanlar... hepsi gri. Moralim bozuldu yine. Bunun gibi hayal kırıklıklarım çok oldu. 2012’de kıyamet kopmadı mesela. O zaman anladım ölümün kolay olmadığını.

 

‘’Pardon, ne konuşuyorsunuz kendi kendinize?’’

‘’Demin ben de pardonla başladım bir diyaloğa. İyi bitmedi, tavsiye etmem.’’

‘’Aa? Ne yapsaydım ki?’’

‘’Otur çal bi’ çello ve bi’ bok anlıyormuşuz gibi dinleyelim, el çenede.’’

‘’Ben sizi böyle düşünmemiştim.’’

‘’Sen hayat boyu kandırılmış olmalısın.’’

‘’Neden?’’

‘’Yüzünde öyle bir ifade var.’’

‘’Seninkinde de sevimli bir ifade var.’’

‘’Yalan söyleme bana.’’

‘’Niye? İnanır mıs...’’

‘’Hayır, inanacağımdan değil. Hayır, gözlerin bir şey de anlatmıyor. Ahlaksız bir şey sadece, yalan söyleme işte.’’

‘’Pardonla başlayan diyaloglar iyi olmuyormuş gerçekten de.

‘’Evet. Seni hiç kandırmadım.’’

‘’Sanırım ayrılıp kendi hayatlarımıza devam etmeliyiz.’’

‘’Haklısın. Sen seni mutlu etmeyen tutuklu tutkularını dinle, ben yine sarılayım battaniyeme ve burada bitsin bu istifra.’’