Rağmen
saat sabahın dördü,
çöpçü süpürgesinin sesiyle uyanıyor şehir
ve bir kedi, yokuşun başında
kendini tüylerinden ibaret sanıyor hâlâ.
dünyanın bütün yalnızlıkları
bir kahve fincanında buharlaşıyor.
bir çocuk camdan bakıyor:
gökyüzü hâlâ duruyor yerinde.
bu yetmez mi?
bir sokak lambası yanıp sönüyor
ve o an
hayatın hiç bitmeyecek gibi olduğuna
inanıyorsun yeniden.
birinin kahkahası çarpıyor duvara,
dönüp dönüp geliyor,
oysa o kahkaha,
bir gün önceki ağlamanın izi.
ama işte yaşamak böyle bir şey:
yarım bir simidi,
tam bir güneşe tercih edebilmektir bazen
ve yürümektir sabahın ta kendisine,
ellerin ceplerinde,
gözlerin ufukta.