KOKTEYL
KOKTEYL
1.Bölüm: Uyanış
Ameliyathanenin kapısının açılmasıyla bol miktarda B vitamini kokusu doluştu burnuna sedyede yattığı yerden. Henüz narkozun etkisinde olmasından dolayı farkında olmasa da ciğerleri kısa zaman önce yaşanmış olaylardan sonra bu kokuyla rahatlamıştı. Hastabakıcılar tarafından odasına yerleştirildi, serumu takıldı ve son kontrolleri yapıldı. Refakatçisi yoktu. Bir saat sonra uyandığında beklentisi de bu yönde değildi zaten. Yavaş yavaş gözlerini açmaya başladığı esnada doktorla polisin konuşmalarını az çok anlayabiliyordu:
‘’Serhat Bey’in vücudunun çoğu bölgesi kazada ağır darbe almış. Bu kazayı yaşamış olmasında alkolün etkisi kesin zira testlerinde alkol oranı çok yüksek çıktı.’’
‘’Peki şimdi konuşabilecek durumda mı?’’
‘’Yaklaşık bir saattir narkozun etkisinde. Birazdan uyanması… Bakın, uyanmış da bizi dinliyor.’’
Doktor onun ismini söylediğinde isminin Serhat olduğunu hatırladığını fark etti. Biraz düşünmeye çalışınca hafızasındaki her şey yavaş yavaş geri gelmeye başladı. Ağlamaya başladı. Ağladığında vücudunda, bilhassa yüzünde kasılan kasların ağrısıyla daha çok canı yanıyor ve daha çok ağlıyordu. Polis memuru doktora döndü:
‘’Kazayla ilgili size gelen başka malumat var mı?’’
2.Bölüm: Başlangıcın Sonu
‘’Hadi eyvallah!’’
Okuldan sonra arkadaşlarıyla internet kafede biraz oyun oynayıp akabinde parkta biraz dolaşan Serhat, onlardan ayrılıp yakınlardaki evine doğru yürümeye başladı. Nedenini kendisi de söyleyemiyordu ama evine doğru yürüdüğü esnada irin tadında bir his doldurmuştu kalbiyle midesi arasındaki bölümü. Belki sevdiği kızla bir türlü beraber olamaması, belki babasıyla annesinin arasının bozuk olması. Sağ elini yanağına getirip kaşır gibi yaparak eve yürümeye devam etti. Eliyle bu hareketi yaptığı esnada kafası bir sağa bir sola eğiliyordu, sanki kafasını odaklamaya veya kaçırmaya çalıştığı bir şey varmış gibi.
Apartmana girmiş, o sırada kendi evine girmeye hazırlanan alt komşusunu selamlamış, merdivenleri tırmanıyorken kendi evinden gelen bağırışma sesleri duydu:
‘’Yeter! Yapmayacağım dedim sana! Bırak!’’
‘’Para lazım dedim ulan! Ne değerli kestanen varmış!’’
‘’Dayanamıyorum artık, dayanamıyorum!’’
Annesiyle babasının yine kavga ettiğini gören Serhat derhal eve girdi. Babası, annesini koltuğa yatırmış boğazını sıkıyordu. Biraz alkollü, en azından çakırkeyif olacak ki kelimeleri düzgün telaffuz edemiyordu:
‘’Vereceksin ulan! Onlara da vereceksin sonra gelip bana vereceksin!’’
Serhat hemen babasının üstüne atıldı.
‘’Bırak!’’ Babası elinin tersiyle vurdu Serhat’a:
‘’Karışma lan it!’’
Babasının cayacağı yoktu, sağ omzundan çekip kendine döndürdü ve bir yumruk attı sağlamından. Babasının öfkesinde bir alçalma yoktu:
‘’A…na kodumun zinası seni! Sen kimsin lan?!’’
Babası doğrulmaya çalıştığı esnada onu tekrar yere yatırıp biraz daha yumrukladı. Daha önce hiç bu kadar sert yumruk atmamıştı kimseye. Babası hem dayağın hem de alkolün etkisinden olduğu yerde sızınca nefes nefese bir şekilde annesine döndü:
‘’Niye dövüyordu bu adam seni? Kime ne veriyormuşsun anlamadım.’’ Annesi çekinir bir haldeydi:
‘’Düğünden kalma altınlarım, oğlum. Borcu varmış babanın.’’
Serhat, annesine baktı. Düğünde takılan altınların babasının kumar masalarında çoktan eridiğini her akşam yaşanan kavgalarından birine kulak misafiri olunca öğrenmişti. Oturdu; sol eliyle gözlerini kapattı, sağ eliyle yine sağ yanağını kaşıyıp kafasını bir sağa bir sola sallamaya başladı:
‘’P…venk mi oldu babam?’’
Annesine ‘’O…pu mu oldun?’’ diye sormaya dili varmadı. Annesini karşısında utanç içinde yere bakar gördü. Çenesini hafifçe tutup kaldırdı:
‘’Hadi, gidelim bu evden.’’
‘’Nereye gideceğiz oğlum?’’
‘’Buradan kötü olan bir yer mi var sanki?’’ Annesi bakışlarını yerden kaldıramıyordu:
‘’Ben buradan gidemem.’’ Serhat çok şaşırdı:
‘’Ne demek gidemem? Bu adamla mı kalacaksın burada?’’ Annesi tekrar ağlamaya başladı:
‘’Gidemem oğlum. Babanla evlenince çalacak kapım kalmadı. Hiç kimse onunla evlenmemi istemiyordu. Bütün akrabalarımı karşıma aldım. Şimdi bana kapı açmazlar. Dayın bile...’’ Birden çığlık attı annesi:
‘’SERHAT!’’
Annesinin çığlığıyla irkilen Serhat, arkasından babasının bıçak çekmiş ona yaklaştığını fark etti. Bıçağın ona yaklaştığını görünce çabucak kenara çekildi. Koltuğa baktığında annesinin aynı kuvvette reflekslere sahip olmadığını gördü. Yıllar içinde yıpranmış koltuk annesinin kanıyla boyanmıştı şimdi. Karısına ne olduğunun bile farkında olmayan adam, Serhat’ı kovalamaya başladı. İkisi de evden çıktılar ve apartmanın merdivenlerini inmeye başladılar. Serhat bir yandan hem annesine olanlardan üzüldüğünden hem de babasının korkusundan çığlık atarken bir yandan da ne yapacağını düşünmeye çalışıyordu. Kovalamaca sokakta devam etti. Babası, Serhat’ı yakalamaya çalıştığı esnada ayak bileğiyle kaval kemiği arasına aldığı bir darbeyle yere kapaklandı. Ellerini belinden kelepçelediler, kaldırdılar ve arabaya bindirdiler.
3.Bölüm: Eski Devamlı Yeni Belalı
Aradan bir hafta kadar geçti. Annesinin cenazesi kaldırıldı, babası hapsi boyladı ve bu olaylarla hiç ilgilenmeyen dayısıyla yaşamanı devam ettirmeye başladı Serhat. Derslerinin kırık olması ve hocaları tarafından sevilmemesinin üstüne bir de bu yaşadığı olaylar eklenince okulu bıraktı, dayısının yanında işe başladı.
Elinde ekmek poşetiyle mutfağa giren Serhat, dayısını oturmuş çay içer buldu:
‘’Geldin mi lan, yeğen?’’
‘’Geldim, dayı.’’
‘’İyi. Çayın altını kapat da iki bardak koy, yumurta kırdım sana.’’
Serhat çayları da alıp masaya oturdu. Yumurtanın rengi çok rahatsız edici gözüküyordu. Kendini kahvaltı yapmaya zorladığı esnada dayısı Serhat’a döndü:
‘’Yiyeceksin ki güçleneceksin oğlum. Anana da söylerdim de dinlemezdi. Dinlemedi de ne oldu? Gitti ona tecavüz eden adamla evlendi. Gördü ebesininkini sonra…’’
Tam böyle konuşurken Serhat’ın sinirli bakışlarıyla karşılaştı dayısı:
‘’Tamam len, kızma. Kaderiniz benzemesin diye anlatıyorum, eşşoğlubeşkulak!’’ Dayısı sofradan kalktı:
‘’Kahvaltını bitir, sofrayı kaldır gel. İş vereceğim sana.’’
Kahvaltılıkları buzdolabına kaldırdığı esnada zeytinlerin olduğu tabağı yere düştü ve bütün zeytinler hızla yere dağıldı. Bir an durdu, zeytinleri inceledi. Son zamanlarda hayatı bu zeytinlerin düşüp dağılması kadar hızlı geçmişti. Kendi kendine, ‘’ne oluyor?’’ dedi. Daha dün annesi ve babasının yanında bir öğrenciyken, şimdi dayısıyla illegal işler peşindeydi. ‘’Bakalım daha ne kadar bu şekilde devam edecek’’, dedi ve dayısının yanına gitti.
‘’Burada yaklaşık beş yüz gram var, her torbada yüz gram olacak şekilde. İkisi Kenan’ın, diğer üçünü de satabiliyorsan sat. Nerelerde durulacağını biliyorsun zaten artık.’’
‘’Tamamdır, dayı.’’
‘’Haydi bakayım aslanım.’’
Öğleden sonra üç sularıydı. Ellerini cebine koydu ve Kenan ile buluşacağı yere doğru yürümeye başladı. Çevre esnafın ve mahallelinin bakışları eşliğinde arşınladı sokakları. Hayatı büyük ölçüde değiştiğinden beri sokaklar ayrı bir gri, insanlar ayrı bir güvenilmez geliyordu ona. Dayısına bile tamamen güvenmiyordu veyahut güvenemiyordu. Artık ona bu işlerde yardım etmeyeceğini söylese onu evinde kaç gün daha tutardı bilemiyordu.
Sonunda parka vardı ve her zamanki tuvalet kulübesinin yanında Kenan’ı beklemeye başladı. Yeni yeni gelen bahar sıcaklarının sahibi güneş ile denizin aynı karede bulunması az da olsa huzur vermişti. O esnada biraz ötede bulunan plaja takıldı gözü. Küçükken annesi ve babasıyla hep bu plaja gelirlerdi yüzmek için, çünkü başka yerlere gitmek bütçelerini zorlardı. Eskiden her şey çok güzelmiş gibi geldi bir an. Sanki insanlar daha sevgi dolu, zaman daha tatlıydı. Yediği yemek bile daha lezzetliydi sanki.
‘’Selamun aleyküm, Serhat kardeşim!’’ Kenan’ın her zamanki y…şak sesiyle bir anda irkilen Serhat, arkasına döndü:
‘’Aleyküm selam, Kenan abi. Geciktin.’’
‘’Kusura bakma kardeşim. Yengen rahat bırakmadı bir türlü, biliyor musun? Laf anlatamıyorsun bi’ türlü.’’
‘’Ben bilmem abi.’’ Dedi Serhat ve Kenan’la omuz omuza çarpışıp yoluna devam etti. Alışveriş tamamdı.
Bir aralık arkasına bakıp Kenan’ın sallana sallana yürümesini gören Serhat, bir süre nereye yürüyeceğine karar veremedi. Diğer torbaları da satsa iyi olacaktı lakin o sırada ayakları başka bir yere götürmeye başladı onu. Parktan çıkıp 20 dakika kadar yürüdükten sonra hâlâ kayıtlı olduğu lisenin çıkışına geldi. Selin’i özlediğini kendine itiraf edemese de- zira unutmaya çalışıyordu- şu an burada onu bekliyor olması, geceleri uyumadan evvel kendini onunla güzel vakit geçirirken hayal etmesi ve hayatında ilk ve son kez ona şiir yazmış olması durumu yeterince kanıtlıyordu.
Öğrenciler yavaş yavaş çıkmaya başladı kapıdan. Aralarında tanıdık tipler vardı lakin hiçbiri ilgisini çekmiyordu, yalnızca Selin’i beklemeye odaklanmıştı. O sırada Selin’e benzettiği bir kız çıktı kapıdan ama bir türlü tam seçemiyordu, aralarında şık giyimli bir kadın kapatıyordu açısını. Serhat kızın Selin olup olmadığını seçmeye çalışırken kadın Serhat’a daha da yaklaştı ve kolundan tuttu:
‘’Ne işin var senin burada? Burada kafana göre duramazsın, anladın mı?’’
Serhat şaşkınlıkla çekti kolunu adamdan. Kendisini sertçe uyaran kişi okulun rehber öğretmeniydi. Zamanında Serhat’ı doğru yola sokmak için çok uğraşan bu muallime, şimdi eski öğrencisinin ne işlere bulaştığını duymuş, okulunun güvenliğini sağlamaya çalışıyordu.
‘’Sana dedim serseri! Duydun mu?’’
‘’Hocam, serseri merseri ayıp oluyor ha! Sandığınız sebepten gelmedim buraya.’’
‘’Anlamam ben. Yürü git haydi!’’
Serhat’ın tatsızlık çıkarmaya niyeti yoktu. Belki o zaman bir daha buraya gelemezdi. Hocaya ‘’Hıı…na koyayım!’’ dercesine baktı ve uzaklaştı oradan.
Belki yürürsem sinirim geçer diye düşündü, kaldırım kaldırım gezdi sokakları. Yürüdükçe daha çok sinirleniyor, sinirlendikçe daha çok yürüyordu. Acaba o hoca olacak karı engel olmasaydı Selin onunla konuşur muydu? Belki de konuşurdu, herkes ön yargılı olacak değil ya! Parka gidip dondurma yerken denizi izlerler miydi biraz biraz? Belki de Serhat ona dönerdi ve…
‘’Hop! Serhat kardeşim. Naber?’’
Sinirli sinirli döndü:
‘’İyiyim, Bekir abi. Hayırdır?’’
‘’Ne demek hayırdır oğlum? Dedim ya sana bana iki torba ayarla diye.’’
‘’Evet. Ben de önce borcunu öde dedim sana.’’
‘’He, tamam oğlum ben anlaştım senin dayınla, hallettik onu.’’
Serhat, ‘’Öyle mi?’’ dedi ve telefonunu açıp rehbere girdi.
‘’Yahu, yani ödemedim de ödeyeceğim yakında. Ver bakayım iki torba. Bak elim ayağım titriyor.’’
Gerçekten de Bekir’in kıçı başı ayrı oynuyordu. Sanki birçok şeye alerjisi varmış da hepsine aynı anda maruz kalmış gibi.
‘’Veremem abi, kusura bakma.’’ Serhat tam yoluna devam ederken tuttu kolundan Bekir. Üslubu biraz agresif bir hâl aldı:
‘’Bak kardeşim. Parasını en kısa zamanda vereceğim diyorum. Şimdi iki torba ver, gideyim diyorum. Anlamıyor musun?’’ Serhat sertçe çekti elini:
‘’Eline koluna hakim ol, s…erim senin belanı ha!’’
Bekir sinirden alt dudağını ısırıyordu. ‘’Sokağın ortasındayız diye bir şey yapmıyorum ama sen göreceksin!’’ dercesine bakarak işaret parmağını tehditkâr bir şekilde salladı ve gitti. Kalan torbaları satıp satmamak umurunda değildi artık Serhat’ın. Evin yolunu tuttu. Tam apartmana girecekken durdu, baktı ve geri döndü. Yanlışlıkla eski evine gelmişti. Yeni evine geldiğinde dayısı oturmuş bira içiyor, televizyonda bir şeylere bakıyordu.
‘’Nasıl geçti?’’
‘’Bırak, sorma dayı ya. Sinirim bozuldu. Yatacağım ben.’’
Dayısı bir şey demedi. Yeğeni şimdiye kadar iyi iş yaptığı için bu haline bir şey demiyordu. Serhat koridoru geçti, odasına girdi ve yatağa bıraktı kendini.
꙰꙰꙰
GÜM! GÜM! GÜM!
Bir anda yataktan fırladı Serhat. Hemen odasından çıkıp dış kapıya doğru yöneldi. Dayısı da sızdığı yerden kalkıp gelmişti.
‘’Polis! Hemen açın kapıyı yoksa kıracağız!’’
Dayısı kapıya davrandı:
‘’Tamam, sakin! Açıyorum yavaşça!’’
Makineli silahlı, kalkanlı polisler ve olanları kameraya alan bir polis hızla girdi içeri. Evin arandığı esnada Serhat ve dayısı arkadan kelepçelenip dışarıya çıkarıldı ve polis arabasına bindirildi. Serhat, ihbarı kimin yaptığının gayet farkındaydı.
4.Bölüm: Karşı
Saat yine üç sularıydı. Evden bir şey çıkmayınca ifadeleri alınıp bir gece gözaltında tutulup salınmışlardı. Dünkü olanları şimdilik bir kenara bırakmış, tek istediği sevdiceğiyle konuşmak bir kafayla okulun yolunu tuttu. Bu da aslında milyonlarca yıldır her erkeğin uyguladığı bir stratejiydi, sıkıntılı durumda kadının şefkatine, huzuruna sığınmak. Yine okul müdüresiyle papaz olmamak için bu sefer daha uzak ve görünmeyen bir yerden yaklaştı okul çıkışı yoluna. Bir yandan saatine bakıyor, bir yandan kapıyı gözlüyordu. İşte oradaydı. Selin kapıdan çıkarken Serhat’ın yüzünde beliren gülümseme iki saniye sonra hayal kırıklığına dönüştü. Selin, Serhat’ın öğrenciyken kavgalı olduğu bir tiple el eleydi. Serhat ne yapacağını şaşırdı. Yerde taş aradı ama bulamadı. Bulunduğu yerden onu görmeleri zordu, olduğu yerde kaldı ve izlemeye karar verdi. Oğlan, Selin’in yanağını okşuyor, saçlarını kokluyordu. Serhat sakin kalmak için kendini oldukça zorluyordu. Bu esnada arkadan sert adımlarla birinin geldiğini duydu. Arkasına döndüğünde gelenin Bekir olduğunu gördü. Bekir hiç Serhat’a aldırmadan Selin’le oğlanın yanına gitti ve Selin’e bir tokat attı, çıkardığı sesle etrafındaki herkesin dikkatini çeken cinsten:
‘’Elin herifinin elini tut diye mi okula yolluyorum, küçük o...pu!’’
Oğlan, Bekir’in sinirli bakışlarından korkup kaçarken Serhat hemen oraya gidip Bekir’le kavga etmeye başladı. Serhat’ın Bekir’e art arda yumruk indirdiği sırada okulun güvenliği Bekir’i bir kenara, öğrenciler Serhat’ı bir kenara çekti ve Serhat küfrede küfrede oradan uzaklaştı. Evin yolunu tuttu.
Aradan iki saat kadar geçti. Dayısı ağzında bir türküyle girdi eve. Akşamları bira içip sızdığı oturma odasına geçtiğinde yeğenini bol miktarda çürümüş yumurta gibi kokan odada bir cam şişe içerisine daha küçük bir cam şişenin içindekini boşaltır halde buldu. Masada az miktarda benzin ve bez de vardı.
‘’Ne yapıyorsun orada?’’ Serhat, dayısına döndü:
‘’Bu adam başımıza bela olacak. Öldürmek değilse de en azından bir mesaj vermek gerekiyor.’’
İşlem bitince şişeleri Serhat’ın daha önceden hazır ettiği bir karton kutuya dikkatlice koyup arabaya yerleştirdiler ve Bekir’in evinin yolunu tuttular.
5.Bölüm: Tesadüf
‘’Çıkma oğlum dışarı! Ellerin hep yanık izi. Yakalatacaksın bizi!’’
‘’Sardım işte, bir şey olmaz dayı. Hem öyle bir durum olsa bile senin adını vermem, merak etme.’’
Dayısı ne yapıyorsan yap der gibi salladı elini, televizyonun karşısına geçti. Dayısını evde bırakan Serhat, ellerini cebine soktu ve okulun yolunu tuttu. Okula yaklaşmak bir yere, dışarı dahi çıkmaması gerektiğinin pek âlâ farkındaydı lakin kendine engel olamıyordu. Bu sefer huzur bulmaya değil, öfkesini kusmaya gidiyordu. Onu o oğlanla gördüğü anı bir türlü hazmedememişti. Bir yandan da dün gece dayısıyla evi kundaklayışlarını düşünüyordu. Müstakil evin pek komşusu olmadığı için işlerini kimseye görmeden halledebilmişlerdi ama durum yine de riskliydi. Biraz sonra okula yaklaştı ve yine aynı yere geçip beklemeye başladı. Biraz sonra öğrenciler çıkmaya başladı fakat Selin’i bir türlü göremiyordu. Çıkıştan her geçen sarışını Selin zannedip heyecanlanıyor fakat her seferinde biraz daha beklemek zorunda olduğunu fark ediyordu. Daha fazla olduğu yerde duramadı ve gidip eski arkadaşlarından biri çevirdi:
‘’Mehmet, Selin gelmedi mi bugün okula?’’
‘’Bilmem, görmedim. İlayda da yoktu bugün.’’
‘’İlayda kim yahu?’’
‘’Kuzeni.’’
Serhat tamam anlamında kafasını salladı ve evin yolunu tuttu. Birkaç saate akşam olacaktı. Dayısının ikazı aklına geldi ve en iyisinin eve dönmek olduğunu düşündü. Geri yürüdüğü esnada cami avlusunda bir kalabalık olduğunu gördü. Zannettiğine göre bu, Bekir’in cenazesiydi. Uzaktan izlemeye başladığında fark etti ki avluda bir değil üç tabut vardı. Biraz yaklaştı ve dikkatlice baktı. Tabutlardan birinin üzerinde Selin’in fotoğrafı vardı.
Evine yürüdüğü esnada intiharı düşündü lakin ölmekten çok korkuyordu. Yolunu değiştirdi ve bir internet kafeye girdi. Arama motorunun müsaade ettiği kadarıyla hafızasını nasıl kalıcı olarak kaybedebileceğini araştırmaya başladı.
6.Bölüm: Pişmanlık
Cenazeden beri haftalar geçmişti. Serhat’ın durumu anlatmasıyla dayısının beklenmedik insafına sığınmış, işlerinde yardım etmeyi bırakmıştı. Sürekli sağlıksız besleniyor, bol sigara ve alkol tüketiyor, cesaretini her topladığında kafasını duvarlara vuruyordu. Fakat bunların hiçbiri hafızasını kaybetmesine yaramıyor, aksine acısını daha da artırıyordu.
Yine bir gece alkollü bir şekilde evine dönerken karşıdan arabaların hızla geçtiğini fark etti. Kafası muhakeme yapacak durumda değildi. Belki de başımı yeterince sert vurmuyorumdur diye düşünüp bir arabanın önüne attı kendini. Sonrası siren sesleri, nefes alma çabaları, birtakım bulanık görüntüler ve telaş içinde koşuşturan insanlar… Yavaş yavaş gözlerini açmaya başladığında hastanede bir odada yatıyordu ve karşısında bir polis memuru ile önlüğünden doktor olduğunu anladığı bir adam vardı.
‘’Serhat Bey’in vücudunun çoğu bölgesi kazada ağır darbe almış. Bu kazayı yaşamış olmasında alkolün etkisi muhakkak zira testlerde alkol oranı çok yüksek çıktı.’’
‘’Peki şimdi konuşabilecek durumda mı?’’
‘’Yaklaşık bir saattir narkozun etkisinde. Birazdan uyanması… Bakın, uyanmış da bizi dinliyor.’’
Doktor onun ismini söylediğinde isminin Serhat olduğunu hatırladığını fark etti. Biraz düşününce de hafızasındaki her şey yavaş yavaş geri geliyordu. Ağlamaya başladı. Ağladığında vücudunda, bilhassa yüzünde kasılan kasların ağrısıyla daha çok canı yanıyor ve daha çok ağlıyordu.