FALAN
Önce bir bisiklet tekeri sesi, sonra dayanılmaz bir baş ağrısı; taze biçilmiş çimen kokusu ve güneşin ışınları gözüme gözüme. Neredeyim lan ben?
‘’Kaçma, yakalayacağım seni!’’
Kırklarında bir adam ilkokul çağında bir çocuğu kovalıyor. Başkaca bir çocuk kaydıraktan kayıyor. Öbür ikisi tahterevallide zıplıyor. Biri de bana bakıyor. Bakışıyoruz. Hâlâ bakışıyoruz ve sessizliği bozuyor;
‘’Abi sen ne yapıyorsun burada?’’
Sahi, nasıl geldim ben buraya?
꙰꙰꙰
Rahatsız edici sarı ışık solduruyordu masa örtüsünün saflığını. Anladığım dilde anlamadığım birtakım türküler ve dostların salak gülümsemeleri her yanımda. Demlenmek yetti, eve yürümek gerekti.
‘’Alkol kötü bir şeydir ha çocuklar. İçmeyin sakın.’’
‘’Ama sen içiyorsun abi.’’
‘’Sıs lan! S…erim belanı ha..!’’
Mavi kentin gri kaldırımları bu gece de yol arkadaşım oldu. Bin bir sözle borç isteyip geri ödemeyenlerden daha iyi dostsun dedim, bir de göz kırptım kaldırıma. Sonra Şekspir’in sonelerinden biri geldi aklıma;
‘’Sen aydınlatırsın geceyi.’’
Bir kadın gerçekten de bu kadar değerli olabilir miydi? Yoksa Şekspir abimizin libidosu yazma yeteneği kadar yüksek miydi? Bilemedim, yürüdüm sadece. İşte o sırada gördüm onu. Yirmilerindeydi ama bir şeyi aydınlattığı filan yoktu. Yanındaysa Şekspir kadar libidolu ama bir o kadar kötü niyetli bir herif. Bir süre izlemekle yetindimse de kızın eteği yere düşünce koruyucu içgüdüm baskın geldi. Onlara yaklaştığımda orada bir değil üç adam olduğunu fark ettim. Yoksa iki miydi? Bir sabit dursalar sayacağım da…
‘’S…ir git kendine başka o…pu bul lan!’’
Hülasa, yedim dayağı oturdum aşağı. Demek ki üç kişiydiler. Bir süre ayı seyrettim oturduğum yerden. Tanrı boşuna yaratmamış, Galileo boşuna hayran olmamış bu inci tanesine. Birden bir yalnızlık hissettim. Keşke konuşacak biri olsaydı yanımda. Aynı yalnızlığı az önceki masada da yaşadığımı fark ettim. Konuşacak birini bulmak gerekti. Herhangi biriyle görüşmeden evvel kendime uğramalıyım dedim içimden. Gelgelelim sabit bir lokasyonum yoktu. ‘’Aman!’’, dedim. ‘’Ne olacak ki?’’. Bahane ettim; ‘’Ne diyecekmişim onun o ee… şey suratına ee…’’ Bahane de bulamamışım, şimdi bir düşününce.
Ne yapayım? Tuttum evin yolunu. Eve vardığımda bütün kıyafetlerimi çıkardım ve pijamalarımı giymeden evvel bir boy aynasının karşısına geçip anadan üryan bedenime baktım. ‘’Busun işte’’, dedim. ‘’Ne bekliyordun ki?’’.
Bir gün daha bitti, ömrüm bir gün daha azaldı ve kıvrandım durdum yata… Birden dış kapı tarafından anahtar çevirme sesleri gelmeye başladı. Ne olduğunu şaşırdım. Elime sert bir obje alıp yavaşça kapıya doğru yöneldim, derken bir altmış boylarında orta yaşlı bir kadınla karşılaşmamla o dayanılmaz çığlığa maruz kalmam bir oldu. Tuttuğum yol yanlış evinmiş, tesadüf ki kapısı tahminen komşuya kadar giden ev sahibi tarafından açık bırakılmış bir ev. Apar topar kıyafetlerimi alıp çıktım evden. Sonra ne olduğunu hatırlamıyorum, direkt buraya geldim herhalde.